Türkiye'deki Yabancı Okulların Tarihsel Süreci, Rolleri ve Çalışma Prensipleri
Yazan: Mecit Tenha 19.11.2025
Giriş
Osmanlı Devleti’nin 1453 yılında İstanbul’a hâkim olmasıyla Galata Ahitnamesinin imza
edilmesiyle birlikte Hıristiyanlar kendi içlerinde teşkilatlanmakta kilise açmakta ve bu
kiliselerde kendi cemaatlerine mensup çocukları eğitmekte özgür bırakılmışlardır. İşte bu tür
kurumlar ufak çapta da olsalar Osmanlı topraklarında var olmuş ilk yabancı okullardır. Ancak
bundan ziyade tam olarak eğitim kurumu niteliğinde değerlendirebileceğimiz kurumlar 1535
yılında Kanuni Sultan Süleyman devrinde Fransa ile imza edilen dostluk antlaşması sonucunda Fransızların elde ettikleri kapitülasyonları kullanarak İstanbul’da açtıkları okuldur. 8 Kasım 1583’te Papa’nın isteği ile İstanbul’a gelen Katolik Rahipler St. Benoit Kilisesi’ne yerleşmişler ve daha sonra yerleştikleri kilisenin adıyla bir okulda açmışlardır.1 Bu okulda öğrenim gören çocukların genel oranlarına bakıldığında etnik olarak neredeyse tamamının Rumlar , Latinler ve Yahudiler den oluştuğunu , sadece çok az bir oranda Ermeni den müteşekkil olduğunu söylemek mümkündür. Yine bu kurumlarla birlikte Fener Rum Patrikhanesine bağlı Fener Rum Mekteb-i Kebiri olarak bilinen Rum okulunu da yabancı okullar arasında saymak mümkündür. XVI. yüzyılda Rumların teşkilatlanmasına önemli derece de katkı sağlayan bu okul XVIII. yüzyıla gelindiğinde artık klasik Yunan ve Latin Edebiyatının yanı sıra fiziki ilim ve ilahiyat eğitimi veren ve Ortodoks cemaati için vazgeçilmez bir kurum haline gelmiştir.2 1629 yılında ise bu sefer Kapüsen rahipleri St. Louis’i açmışlar ve St. Benoit okulundan farklı olarak Osmanlı toplumu içinde yayılmak amacıyla özellikle Osmanlı Türkçesine hâkim eğitimcilere kadro vermeye başlamışlardı. Nitekim izledikleri bu politika da kısmen başarılı da olmuşlar ve özellikle Ermeniler içerisinde önemli bir derecede Katolik nüfus oluşturmakla birlikte 1839 yılında artık 40 kadar okula sahip olmuşlardır.
Bahsi geçen okullar Osmanlı’daki yabancı okulların azınlıklar üzerindeki etkilerine baktığımıza Protestan okullarına nazaran daha azınlıkta ve daha az etkiye sahiptiler. Esasen 1815-1820 yılları arasında birkaç kez Osmanlı topraklarına girmeye çalışan Amerikan Protestan misyonerler ilk başlarda özellikle Rum Ortodoks cemaati tarafından yoğun baskılara maruz kalmışlardır. Ancak onların Osmanlı’daki varlık süreçleri incelediğimizde ise oldukça disiplinli ve planlı çalışarak bu baskıları kırdıklarını görmekteyiz. Amerikan Board Misyoner Teşkilatı bünyesinde çalışan Protestan misyonerler öncellikle Girit’te kendilerini göstermişlerdir ve daha sonrasında İzmir’de kurdukları istasyonlarıyla çalışmalarına başlamışlardır. Faaliyetlerine başladıklarından itibaren yoğun bir Rum baskısına maruz kalan Protestan misyonerlere devlet ise oldukça hoşgörülü davranmıştır. Ancak bir süre sonra bu hoşgörü kendisini bir şüpheye ve beraberinde tedbire bırakmıştır. Misyonerler bu tedbirleri ülkelerinde ve çeşitli Avrupa memleketlerinden topladıkları maddi yardımlarla aşmışlar ve 1824 yılına gelindiğindeyse bu misyonerler Beyrut’ta Amerikan koleji açarak eğitim alanındaki çalışmalarına başlamışlardır. 1850’li yılların ortalarına gelindiğinde yabancıların Osmanlı’da emlak sahibi olmalarının önünde çeşitli engeller bulunuyordu. Zaten misyonerlerde açtıkları okul , yetimhane , aşevi ve çeşitli yardım istasyonlarının emlaklarını Osmanlı vatandaşı olmakla birlikte çeşitli misyoner topluluklarına üye olan kişiler üzerinden kurumlarında tutuyorlardı. 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile müslim ve gayrimüslimlerin emlaklarının koruma altına alınması sözü Osmanlı Devleti tarafından 1856’da Islahat Fermanı ile yinelenmiş ve emlak haklarının daha da geliştirilmesinin yolunu açmıştır. 1862 yılına gelindiğindeyse yabancıların emlak sahibi olmaları yönündeki bir kısım imtiyazların değiştirilmesine yönelik bir hamle yapılarak devlet tarafından emlak konusunda daha önceden devlet tarafından verilen garantiler emniyet altına alınmaya çalışılmıştır.4 Ancak Alî Paşa’nın bu yönde sefaretnamelere birer nota göndererek Osmanlı vatandaşı olmayan kişilerin emlaklarını kısıtlamaya yönelik girişimi ters tepmiş ve Avrupalı devletler Islahat Fermanı’nda Osmanlı’nın sözleşmeye taraf devletlerin vatandaşlarına vergiye ve denetime tabi olmak koşuluyla emlak ve gayrimenkul edinebilecekleri yönünde verdiği vaatleri hatırlatarak politik baskı uygulama yoluna gitmişlerdir.5 İngiltere , Fransa , Avusturya , Rusya ve Prusya gibi devletler birleşerek Osmanlı Devleti’ne sözlü nota vererek Bab-ı Ali’de durumun görüşülmesini talep etmişlerdir. Bab-ı Ali’de yapılan görüşmede Âli Paşa emlak konusunda yabancılara verilen vaadin Osmanlı Devleti’nin hem ekonomik hem de diğer devletlerle bağlarını kuvvetlendirmek adına faydalı olabileceğini söylese de diğer yandan bu vaadin ancak birkaç değişiklik ve kapitülasyonlarda Osmanlı lehine yapılacak iyileştirme ile gerçekleştirilebileceğini savunmuştur. Daha önce bahsettiğimiz gibi bu tedbirlerin asıl amacı elbette ki devam eden beynelmilel siyasi arena da Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü durum ve yabancı devletlerin gayrimüslimlere yönelik taleplerinden kaynaklanmaktadır. Ancak Âli paşanın bu girişimleri beklenen oranda fayda gösterememiş ve yabancıların Osmanlı topraklarında emlak sahibi olmaları yönündeki kanunun oluşturulma sürecine girilmiştir. Tarihe Safer Kanunu olarak geçen 16 Haziran 1867 tarihli Teba’a-i Ecnebiyyenin Emlâke Mutasarrıf Olmaları Kanunu’nun 5. maddesinde “düzenlemeyi kabul eden bütün devletlerin vatandaşlarına emlak sahibi olma hakkı” ile yabancıların Osmanlı toprakları içerisinde mülk sahibi olmalarının yolu açılmıştır. Bu kanun ile misyonerler şehir merkezlerinden en uç taşradaki herhangi bir köye kadar eğitim faaliyetleri için yeni binalar edinebileceklerdir. Zaman içerisinde sırasıyla Fransa 9 Haziran 1968 , İsveç-Norveç 13 Haziran 1868 , Belçika 14 Temmuz 1868, İngiltere 28 Temmuz 1868, Avusturya 5 Kasım 1868, Danimarka 10 mayıs 1869, Prusya 7 Haziran 1869, İspanya 5 Ekim 1870 ,Yunanistan 24 Şubat 1873 , Rusya 20 Mart 1873, İtalya 23 Mart 1873, Hollanda 6 Ağustos 1873, Amerika 11 Ağustos 1883 , Portekiz 29 Ocak 1883 ve İran 30 Haziran 1883 tarihinde Safer kanununa riayet edeceklerini belirterek kendi vatandaşlarına Osmanlı üzerinde emlak sahibi olma imkanı sunmuşlardır.6 Safer Kanunu’ndan sonra Osmanlı Devleti bu sefer de yabancı okulların denetim altına alınmasıyla ilgili çalışmalar yürütmeye başladı. Sayıları giderek artan ve azınlıklara yönelik propaganda faaliyetleri yürüten yabancı okullar 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile denetim altında alındı. Ancak bu girişimde sonunda olumsuz karşılık vererek Ermeni ve Rum tebaanın daha yoğun bir şekilde bu tür okullara rehavet göstermeleri ile sonuçlandı. Bunun nedeni ise Maarif-i Umumiye Kararnamesi’nin 1. ve 129. maddeleri uyarınca gayrimüslimlerin okulları da artık bir yabancı okul ve yabancı okullarla birlikte özel okul statüsüne alınmasıdır.7 1886 yılında ise Maarif Nezareti’ne bağlı olarak Mekatib-i Ecnebiye ve Gayri Müslime Müfettişliği kurularak denetim mekanizması güçlendirilmeye devam etmiş ve aynı yıl içerisinde çıkartılan İrade-i Seniyye ile tamamen bu tarz okulların açılması için padişah izni gerekli kılınmıştır. Ancak bu İrade-i Seniyye de okulların açılmasına yönelik olarak “ okulların açılmasına iki hafta içinde
itiraz edilmemesi dahilinde ruhsat verme zorunluluğu bulunmaktadır” maddesi denetim sürecinde yaşanan aksaklıklar sonucunda okullara zorunlu olarak izin vermenin önünü açmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yabancı okullara karşı hoşgörü ile başlayan yaklaşımının daha
sonrasında bir tedbirler zincirine dönüşmesi ile ilgili olarak Osmanlı sınırları içerisinde
Amerikan Board Misyoner Teşkilatı’na 51 yıl hizmet vermiş olan Joseph Kingsbury Greene
faaliyetleri sırasında Osmanlı Devleti’nin kendilerine gösterdikleri hoşgörünün zaman
içerisinde değişmesi ve kendilerine tedbirli yaklaşılması ile ilgili şunları söylemiştir;
“Türk Devleti'nin bize tanıdığı dini hoşgörü (religious toleration), Ermeni ve Rum
hiyerarşileri tarafından tanınmadı. Şu bir gerçektir ki, bu memlekette din hürriyeti şimdi bir
kanun iken, Türklerin ruhu Müslümanlıktan irtidat edenlere karşı en acımasız düşmanlardan
biri. Üstelik Türkler yıllardır Protestan Hıristiyanlara saygı gösteriyorlardı. Ancak siyasi
nedenlerle şimdi Protestanlığın, kendi Hıristiyan tebaaları arasında yayılmasına
yanaşmıyorlar. İncil, insanların yüreklerinde hem bir ahilik mayası hem de toplumda siyasi
bir maya haline geldi. İncil, Tanrı 'nın insanlara verdiği devrolunamaz hakları idrak ve talep
etme konusunda kalabalıkları aydınlatıyor ve destekliyor. Bu gerçek hem Ermeni ve Rum
ruhbanının hem de siyasi alandaki despotizmin muharrikidir.”8
Amerikan misyonerlerinin en öne çıkan ismi olan William Goodel’in başlattığı bu Amerikan
okulları furyası zamanla çok iyi bir ivme yakalamış ve 1903 yılına gelindiğinde Osmanlı
Devleti’nin sınırları içerisindeki Amerikan okullarının mevcudiyeti 60’a ulaşmıştır. Okulların
maddi giderleri ise tamamen misyonerler tarafından açılmış kiliselerin üyelerinden ve kendi
kurdukları bağış ağından karşılanmaktaydı. 1905 yılına gelindiğindeyse okulların sayısında dehşet verici bir artış yaşanmış ve yabancı okulların mevcudiyeti 600’e ulaşmıştır. 1910 yılı
sonrasında ise Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki yabancı okullarda sayı olarak aşırı artış
sağlanmıştır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin siyasi ve fiili varlığının son bulduğu yıllara
yaklaşıldığında ; 465 Amerikan okulu , 83 İngiliz okulu , 72 Fransız okulu , 44 Rus okulu , 24
İtalyan okulu , 7 Alman okulu , 7 Avusturya okulu , 212 Bulgar okulu , 3 Yunan okulu ve 3
İran okulu bulunmaktaydı.9
Adını zikrettiğimiz ülkelerden kendi himayesindeki okullara hükümetlerinden direkt olarak
nakdi yardım veren bazı ülkeler ve yardımlarının miktarı ise şu şekildedir ;
Fransa; Senede 1.200.000 Frank
Rusya ; Senede 1.000.000 Frank
İtalya; 100.000 Frank 10
Yabancı Okulların Çalışma Prensipleri
Yabancı okulların çalışma prensipleri ve kurum idare yöntemleri hangi devlet tarafından
açıldıklarına göre değişiklik göstermekteydi. Örneğin Fransız okulları daha az oranda üye
bağışlarına ihtiyaç duymalarının yanı sıra kendi içlerinde tarikatlara göre kurumlara ayrılmış
şekildeydi. Yine Osmanlı toprakları üzerinde okulları bulunan bir diğer devlet olan İtalya ise
zengin tüccarların katkılarıyla yoksul olan çocukları okutmaktaydılar. Bu alışkanlık tamamıyla Katolik dini bakıştan ziyade İtalyan kültür yapısından gelmekteydi. Hatta onların bu okul sistemini kendi kültürlerinden esinlenerek uyguladıklarının bir diğer göstergesi ise eğitim verdikleri okullardan mezun olan öğrencilerin daha sonrasında iş hayatlarına İtalyan tüccarları vasıtasıyla atılıyor olmalarıydı.11 Esasen İtalya da Rönesans ve ardından kapitalizmin gelişimi de zengin tüccarların bilim ve sanatı desteklemesiyle mümkün olmuştur. Bu seferde henüz İtalyan’ın milli birliğini sağlayamamış olmasından dolayı güçlü bir devlet idaresinin yoksunluğu yeniden eğitim faaliyetlerinin tüccarların eline kalacağını gösteriyordu. İtalyanların açtıkları okulları ise şu şekilde sıralamak mümkündür : 1869 tarihinde İstanbul’da açılan Özel İtalyan Lisesi, 1870 yılında Madre Luigia Canegrati tarafından kurulan Galilei Lisesi , yine aynı yılda Luicia Kanegrati tarafından açılan ve Conventual rahiplerinin fonlanan Ağahamamı Kız İtalyan Ortaokulu (Bu okul İtalyan devleti tarafından maddi destekte bulnulmuş nadir okullardandır), 1880’de açılan Santa-Maria İtalyan Okulu, 1907’de Fransa’dan alınarak İtalyan okullarının arasına dahil edilen Bakırköy İtalyan Okulu, Alman okulları ise yine işleyiş ve fonlanma açısından İtalyan okulları ile benzerlik göstermekteydi. Siyasi birliklerini diğer devletlere göre daha sonradan sağlayabilmiş olan bu iki ulus İstanbul’dan haricen güney vilayetlerinde eğitim faaliyeti yürütmekteydiler. İtalya bu konuda Almanya’ya karşın biraz daha farklı bir politika yürüterek okul açtığı yerlerde bankacılık sektörünü de götürmeye gayret etti. Almanya ise ticari nüfuzdan daha çok sosyal ve askeri nüfuz kurma eğilimindeydi. İstanbul’dan Kudüs yoluna kadar bulunan vilayetlerde okullarını konumlandıran Almanya gayrimüslimleri kendi tarafına çekmek için Amerika ile yarışmak zorundaydı. Nitekim Hristiyanlığın geçirmiş olduğu dinde reform süreci Almanya’da başlamış ve burası Protestanlığın yayılmaya başladığı yer olmuştur. Ve Protestanlığın Kapitalizmi felsefi olarak besleyen versiyonu Kalvinizm ise ekonomik açıdan liberal olan Amerika’da oldukça fazla destekçi bulmuş ve bu mezhep Amerika’da hızla
yayılmıştır.12 Amerika ise Almanya’ya nazaran çok daha önceden Türkiye’de gayrimüslimleri Protestan mezhebine geçirmek için faaliyet yürütmeye başlamış ve 1832’de Rum Alliance Union olarak başlattıkları dini örgütleriyle bu alanda yayılma başlatmışlardır. 1868 yılında Rum
Evangelical Union olarak isim değiştiren bu kurum Millî Mücadelenin başarıya ulaştığı zamana kadar Türkiye de faaliyet yürütmüşlerdir. Almanya ise bu gelişmelere karşın Werte des Tompels , Cemmuzaute Evangelique , Jerusalem Verein , Das Hailigie land Zions veren, Deutsches Palastine Verein gibi kuruluşlarıyla hem eğitim hem de misyonerlik faaliyetleri yürütmüşlerdir. Misyonerlik faaliyetlerine zaman zaman Alman elçiliklerinin de destek verdikleri görülmüş hatta birtakım olaylarda kendi okullarında eğitim görmüş olan Ermeni eşkıyalarının yaşamış oldukları adli sorunları çözmeye dahi uğraşmışlardır.13 Bununla birlikte Erzurum’daki Sansaryan kolejinde eğitim veren Ermeni öğretmenler Almanya’da eğitim almış kişilerdi. Almanlar bu girişimlerinin yanı sıra 11 Mayıs 1868’de İstanbul Alman Lisesi’ni açarak eğitim faaliyetleri içerisindeki en büyük atılımlarını gerçekleştirmişlerdir. 1914 yılında Almanlar tarafından Hayfa’da meslek okulu tarzında bir teknik okul açılmış ve bu okulda Filistin çevresinde tüccarlık yapan Yahudi kökenli Alman tüccarlar tarafından finanse edilmiştir.14 Almanlar aynı zamanda açtıkları okulları çeşitli bilim cemiyetleri ile de akademik olarak beslemekteydiler. Öyle ki 1845’te Alman Doğu ülkeleri Cemiyeti, 1877’de Filistin’i Bilimsel Araştırma Alman Cemiyeti,1895’te Önasya Cemiyeti , 1901’de Münih Doğu Cemiyeti, 1904’te Anadolu’nun Bilimsel Araştırması İçin Alman Cemiyeti,1912’de Alman İslam Bilgisi Cemiyeti gibi kuruluşlar açılarak okullara destek sağlanırken aynı zamanda Almanya’nın Osmanlı toprakları üzerindeki nüfuz gelişimi sağlanmıştır.15 Amerikalılar ise eğitim faaliyetlerinde en yaygın etkiye sahiptirler. Türkiye’deki Ermenileri ve Rumları uzun yıllar boyunca yürüttükleri planlı çalışmaları sonucunda Amerikan misyoner gruplarına katmayı başardılar. Beyrut’ta açtıkları okulun ardından 7 Mayıs 1830’da imzalanan Ticaret ve Seyr-ü Sefain antlaşmasıyla birlikte Osmanlı- Amerikan ilişkileri de resmen başlamış oldu.16 1833 yılına gelindiğineyse Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin geliştirmesi için Amerikan misyonerlerinden Pliny Fisk ve Levi Persons’un isteği ile Daniel Temple ve Homan Hallock’un daha önceden Malta’da kurdukları matbaa İzmir’e taşınarak eğitim faaliyetlerinin temellerinin oluşturulabilmesi için basım faaliyetlerine başlanmıştır.17 Aynı yıl içerisinde Pliny Finsk ve Levi Persons’un İzmir’de Rum okullarına yönelik keşif ve gözlemlerinden yola çıkılarak Josiah Brewer önderliğinde Antonio Dalessius’un öğretmenliğini yaptığı okulu açmışlardır. Daha sonrasında ise şehir merkezine Rumlar için bir okul daha açılmıştır. Açılan bu okullarda Rum çocuklarına ücretsiz okul kıyafetlerinin verilmesi de kısa sürede okul kapasitelerinin maksimum doluluğa ulaşmasını sağlamıştır. 1833’te Amerikan Board’un Malta’daki matbaasını İzmir’e taşınmasına vesile olan Daniel Temple tarafından kendi evinde 10-20 kişi kapasiteli bir Pazar okulu açılmıştır. 1834’te Ermeni cemaatinin de yardımlarıyla daha sonradan 1837 yılında yine Amerikan misyonerlerinin baskılarıyla öğrenci sayısının istenilen seviyeye ulaşamaması nedeniyle kapatılacak olan Pera Erkek okulu iki yıl hizmet vermek üzere faaliyet göstermiştir.18 Amerikalı misyonerlerin Ermenilere yönelik açtıkları okullar elbette bununla sınırlı kalmamıştır. 1840 yılında yine İstanbul’da Bebek Yatılı Koleji teoloji , ahlak felsefesi ,tarih ,İngilizce ve çeşitli sayısal bilgiler derslerinden olan müfredatıyla eğitim veremeye başlamıştır. 1841 yılında yine İzmir’de 1844’te ise bu sefer Pera Yatılı Kız Koleji’nin açılmasıyla Ermeni kız çocukları eğitim kurumları içerisine dahil edilmiştir.19 Büyük eğitim kurumlarının yanı sıra kiliselere bağlı olarak faaliyet yürüten Pazar okullarının sayısı da giderek artmaktaydı. Bu yıl içerisinde sadece İç Anadolu’da 12 tane Pazar okulu bulunmaktaydı.20 Zamanla faaliyet alanını Doğu Anadolu’ya doğru geliştiren Amerikan Board misyonerleri 1852’de Harput’ta Fırat Koleji’ni açmışlar ve 1859 yılında bu okulu tam bir ilahiyat okulu şeklinde kurumsallaştırmışlardır.21 1863 yılında Amerikan misyonerleri İstanbul’da Türkiye’de çok köklü bir kurumu vücuda getireceklerdir. Amerikan Misyonerlerinden Dr. Cyrus Hamlin ve Amerikalı bir tüccar olan Cristopher Rhinelander Robert’ın ortak çalışmasıyla daha sonradan Robert Kolej adıyla anılacak olan okul Bebek’te bulunan ilahiyat okulunun bünyesinde açılmıştır.22 Daha sonradan bu okuldan Osmanlı Devleti’nin son dönem ve Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin erken dönem siyasi tarihine damga vurmuş isimler mezun olmuştur. Bunlardan en çok öne çıkan isim ise Halide Edip Adıvar’dır. Millî Mücadele’nin önemli karakterlerinden bir tanesi olan Halide Edip Türkiye’de feminizmine yönelik çalışmalarında başlatıcısı şeklinde Robert Kolej’in eğitici kadrosu tarafından takdir edilmiştir.23 Eğitim faaliyetleri sırasında ise Amerikalı Protestan misyonerler sıklıkla kız öğrencilere yönelik eğitim kurumlarının arttırılmasının gerekliliğinin farkına varmışlardı. 1868’te özellikle Bursa civarında bir kız okulunun açılmasına karar verilmişti. Bu yıl içerisinde Bursa istasyonunun yıllık raporunda da bu kurumun açılması için bir not düşülmüştür.24 Açılan yeni okulda ailesi Protestan cemaatine mensup olan 20’yi aşkın kız çocuğu eğitim almaya başlamıştır. 1876 yılında Amerikalıların Türkiye’deki en büyük eğitim kurumlarından bir tanesi olan Merkez Türkiye Koleji Antep’te açılmıştır.25 1880 yılında Kayseri istastasyonunun aldığı kararla da bölgede yaşayan yetişkinlerinde eğitim altına alınmasının yolları aranmaya başlanmış ve yetişkin okulu açılarak 100 kadar yetişkine Protestan mezhebinin gereklerine yönelik dersler verilmeye başlanmıştır.26
Daha sonrasında ise 1878 yılında Maria Abegail West’in girişimleriyle İzmir’de açılmış ve bu
okul 1885 yılında Manisa’daki kız okulu ile birleştirilmiştir. XX. yüzyılın başlarında artık
Türkiye’nin nereyse her vilayetinde bir Amerikan okulu bulunmaktaydı. Bunların en önde
gelenleri ise:
*Adana, Amerikan Protestan Kız Rüştiyesi
*Adana, Amerikan Protestan Sıbyan Mektebi
*Adana, Ermeni Protestan Millet Mektebi
*Kayseri ,Talas, Amerikan Protestan Erkek Mektebi
*Kayseri, Amerikan Protestan Kız mektebi
*Merzifon, Anadolu Koleji
*İstanbul ,Robert Koleji
*İstanbul, Kız Koleji
*Kudüs Erkek Yatılı Okulu
Adını saydığımız kurumlarla birlikte 1901 yılı itibariyle bu tür okulların mevcudiyeti 55’e
ulaşmıştır.27
Giderek artan Amerikan okullarının sayısı kiliselere bağlı olarak açılan Pazar okullarıyla
beraber 400’ün üzerine çıkmıştır. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya savaşından mağlup ayrılması ve hemen ardından işgale uğramasıyla birlikte Türk Milleti’nin bağımsızlık yolunda verdiği Millî Mücadele’nin başarıya ulaşıp Sevr Antlaşması’nın geçersiz hale gelmesiyle yabancı okulların durumu da tam bir muamma haline gelmiştir. Bununla birlikte Ankara hükümetinin katımıyla 11 Kasım 1922 tarihinde başlayan Lozan Barış Konferası’nda yabancı okulların durumu da Türkiye’nin Gayrimüslim vatandaşlarına tanıyacağı hakların altında konu edinmiş ve 24 Temmuz 1923 tarihinde imza edilen antlaşmanın 40 ve 41. Maddelerinde yabancı okulların durumları
belirtilmiş. “ Gayrimüslim akalliyetlere sahip olan mensup olan Türk tebaası hukukan ve fiilen diğer Türk tebaaya tatbik ayni muamele ayni teminattan müstefit olacaklar ve bilhassa , masrafları kendine ait olmak üzere her türlü müessesatı hayriye , diniye veya içtimaiyeyi , her türlü mektep mektep ve sair müessesatı talim ve terbiyeyi tesis, idare ve murakebe etmek ve
buralarda kendi lisanlarını serbestçe istimal ve ayini dinlerini serbestçe icra etmek
hususunda müsavi bir hakka malik bulunacalardır.”28 40. madde bu şekilde yabancı okulların ve çeşitli dini kuruluşların açılışını bu şekilde kolaylaştırırken görüşmelerde bulunan Türk Hariciye sınıfı 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nde alınan kararlara istinaden görüşmeler sırasında konuyla ilgili olarak Türkiye Hükümetinin yabancı okulları denetleyebilmesi ve müfredatlarında istenilen değişiklikleri yapabilmesi için;29
“Tedrisatı umumiye hususunda , Türkiye Hükümeti gayri müslim tebaanın mühim bir nisbet
dahilinde mütemekkin oldukları şehirler ve kazalarda bu Türk tebaasının çocuklarının iptidai
mekteplerde kendi lisanlarile tahsil etmelerini temin zımnında teshilatı münasibe ibraz
edilecektir. Bu hüküm Türkiye Hükümetinin mezkûr mekteplerde Türk lisanının tedrisini
mecburî kılmasına mâni olmayacaktır…”30
Şeklindeki 41. Maddeyi ekleyerek 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun önünü
açmışlardır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliğinin sağlanabilmesi için bütün okullarda Türkçe
eğitim zorunluluğu getirilmiştir. Sonrasında 1924 yılında Fransızlar , 1926’da Museviler ve
ardından diğer ülkelerin okulları hükümetin bu kararına uymayı kabul etmişler, uymayanlar
ise kesin surette kapatılmışlardır.
Sonuç Yerine
XVI. yüzyılda Fransız Katolik rahiplerin St. Benoit Kilisesi’ne yerleşerek gayri müslim
tebaaya eğitim vermeleriyle birlikte başlayan yabancı okullar serüveni 19. yüzyıla gelindiğinde önü alınamaz bir seviyeye gelmiştir. Katolik Fransız okullarından haricen, İtalyan okulları, Ortodoks Rum okulları, Protestan Amerikan okulları, Protestan Alman okulları , Bulgar okulları vb. kuruluşlar Osmanlı Devleti’nin gayri müslim tebaası üzerinde nüfuz kurmayı başarmışlar, ülke içerisinde eğitimin yükselmesine belirli bir oranda katkı sağlamalarının yanı sıra Osmanlı Devleti’ne Ermeni ve Rum tebaaların isyanları sürecinde de oldukça sıkıntılı süreçler yaşatmışlardır.
Bununla birlikte Türk toplumuna fayda sağlamış önemli şahsiyetlerin yetişmesinde pay sahibi
olsalar da kazanmış oldukları sosyal nüfuz giderek artmış ve bu durum ekonomiden siyasete
her alana yayılarak önlem alınması zorunlu bir hale gelmiştir. Nihayet yeni kurulan Türk
Devleti başta kurucusu Mustafa Kemal Paşa olmak üzere kurucu kadrosunun aldığı önlemler
sayesinde Türk maarifinin yabancı unsurlardan arınmış bir şekilde millileşmesini sağlayabilmişlerdir. Özellikle I. Harbi’nin ardından kurulan Ulus Devletler ekonomik ve
askerî emperyalizme karşı durabilmek için öncelikle yabancı okulların da katkılarıyla sirayet
edebilecek olan kültürel emperyalizme karşı durabilmek adına bu tür kurum ve kuruluşları
karşı her zaman denetim mekanizmalarıyla kontrol altında tutmak mecburiyetindedirler.
Kaynakça
Kitaplar
Ayhan Öztürk, Özgür Yıldız, Amerikan Protestan Misyonerlerinin Türkiye’deki
Faaliyetleri(1820-1938), Arka Oda Yayınları, Kayseri 2007
Muhsin Önal, Yeni Dünyadan Eski Dünyaya 19. Yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan
Misyonerlik Faaliyetleri ( Bursa Örneği) , Metamorfoz Yayınları, İstanbul 2012
Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi , Eser Matbaası , C.2, İstanbul 1977
Henry Fanshawe Tozer, Turkish Armenia And Asia Minor, London Press, 1881 London
Hester Donaldson Jenkins, Robert Kolej’in Kızları ( Misyonerlik , Feminizm, Yabancı
Okullar) ,Dergâh Yayınları, İstanbul 2014
Makaleler
Macit Kenanoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Gayrimüslimlerin Eğitimi Üzerine”, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi , C.6, S.12, İstanbul 2008
Şamil Kutlu , “Beyrut Vilayeti’nde Amerikan Misyoner Okulları ve Suriye Protestan Koleji”,
Tarih Dergisi , S. 46 , İstanbul 2009
Zeki Sabahoğlu, “ Osmanlı Devri Yabancı Gerçek ve Tüzel Kişilerin Taşınmaz Edinimi İle
İlgili Düzenlemeler, Türkiye Mesleki ve Sosyal Bilimler Dergisi , S.15, Ağustos 2024
Sezen Kılıç , “Cumhuriyet Döneminde Yabancı Okullar”, Gazi Akademik Bakış Dergisi, S.37,
Ağustos 2017
Özlem Topcan , “ Modernizme Karşı Neo-Kalvinist Dünya Görüşü İnşası : Abraham
Kuyper’in Alan Egemenliği Modeli”, Hitit İlahiyat Dergisi, S.2, C.21, s.1072.Fahri Türk, Servet Çınar , “Türkiye ile Almanya Arasındaki Bilimsel Açıklamalar: Türk-
Alman Üniversiteleri”, Gazi Akademik Bakış Dergisi, S.13,C.7,Kış 2013
Yavuz Güler, “ Osmanlı Devleti Dönemi Türk- Amerikan İlişkileri(1795-1914)”
, Gazi
Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi Dergisi, S.1,C.6, Haziran 2005
Esra Danacıoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Board Okulları ve Ermeniler” ,
Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, S.10, C.3, Haziran 2000
Ekrem Saltık, “ Osmanlı Anadolu’sunda Protestan Bir Kadın Misyoner : Laura Farnham ve
Okulu”, PESA Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.1, C.2, Nisan 2016
Zafer Toprak, “Robert Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi’ne”, Toplumsal Tarih Dergisi , S.327,
Mart 2021
Büşra Saatçi İzci , Hicran Hanım Halaç, “ Amerikan Board Misyonerlik Örgütüne Dair
Çalışmaların Bibliyometrik Analizi”, Türk Akademik Araştırmalar Dergisi , S.1, C.7, Mart
2022
İlber Ortaylı, “ Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan Okulları Üzerine Bazı Gözlemler”,
Amme İdare Dergisi, S.3, C.14, 1981
Tezler
Şamil Mutlu , Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 1999
Mustafa Serhan Yücel , Türkiye’de Yabancı Okullar ve Azınlık Okulları (1925-1926) , Bilecik Şeyh
Edebali Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi , Bilecik 2016
Sezen Kılıç , Türkiye’deki Alman Okullar ( 1852’den 1945’e Kadar), Yıldız Teknik Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004
Cenk Demir, Amerikan Board’un İzmir’deki Faaliyetleri ve İzmir Uluslararası Koleji, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmış Doktora Tezi , Kayseri 2014
Cenk Demir, Kayseri , Nevşehir, Niğde Üçgeninde Amerikan Board’un Eğitim Faaliyetleri, Erciyes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri 2008
Süreli Yayınlar
Joseph K. Greene, "American Mission in Turkey", The Missionary Herald, March 1868, Vol. LXIV
Çevrimiçi Kaynaklar
Sezen Kılıç, “Atatürk Döneminde Yabancı Okullar” , https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/ataturk-
doneminde-yabanci-okullar/?pdf=3799
İzzet Öztoprak, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/tevhid-i-tedrisat-kanunu/?pdf=3327
Arşiv Kaynakları
Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA) , Y.A..HUS. , 28/76, 28.Rblhr.1311(8
Kasım 1893).
TBMM Zabıt Ceridesi, Düstur Üçüncü Tertip, C.5,s.39.