Muhalif Kitlelerin Yönlendirilmesi II
Muhalif Kitlelerin Yönlendirilmesi II
Yazan: Özgür Sahipgiray 12.11.2025
Muhalif Kitlelerin Yönlendirilmesi” başlıklı söylev dizimizin ikinci bölümünü oluşturan bu yazıda, ağırlıklı olarak kitlelerin bir araya gelme zorunluluğundan ve bu zorunlu eylemin gerçekleştirilmesi sürecinde izlenmesi gereken yollardan söz edeceğiz.
Amitai Etzioni’ye göre örgüt, belirli amaçlara ulaşmak için oluşturulan toplumsal bir birimdir; örgütlenmek ise bu birimin, yani ortak hedefleri paylaşan bireylerin bir araya getirilmesi sürecidir. Bir kitlesel hareketin tam anlamıyla örgütlü bir yapıya kavuşabilmesi için, bu harekete katılan her bireyin bulunduğu konumu hangi amaç doğrultusunda işgal ettiğinin bilincine varması gerekir. Kitlelerin eylemlerini ulusal bilinç düzeyine taşıyabilecek hareketler de ancak bu temel koşulların yerine getirilmesiyle mümkün olabilir.
Peki, bu kitle kimdir?
Bu kitlenin amacı ve hedefi ne olmalıdır?
Elbette bahsettiğimiz kitle; yalnızca hakları açıkça gasp edilen bir milyonu aşkın çocuk işçileri değil, aynı zamanda tüm işçi sınıfını ve öğrenci kesimini de kapsamaktadır. Ancak burada söz konusu olan kitle, yalnızca üretimin halk tarafından en görünür biçimde temsil edilen unsurları olan beden işçileri ve zanaatkârlarla sınırlı değildir. Yazılı ya da maddi tüm metaların üretiminde ortak emek gücüne sahip olan bireylerin tamamı bu bütünün bir parçasıdır.
Bu bağlamda, bir demir ustasından kasiyere, yazılımcıdan polise, akademisyenden memura kadar emek gücünü üretim ve paylaşım ilişkileri içinde ortaya koyan herkes bu kitlenin bileşenidir. Kısacası, Türkiye’de sermaye tröstleri dışında kalan bütün toplumsal kesimler, sermaye iktidarının gerçek muhalif gücünü temsil etmektedir.
Türkiye’de işçi sınıfı yalnızca üretimin değil, aynı zamanda ulusal savunmanın da temel dayanağıdır. Bunun en somut örneği, Türkiye’yi olası emperyalist saldırılara karşı savunan Türk Ordusu’nun, işçi sınıfına mensup ailelerin çocuklarından oluşmasıdır. Bu tablo, kalkınmanın temelini oluşturan emek gücünün, aynı zamanda ulusal varlığı koruyan güç olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yazının bu kısmında Pyotr Kropotkin’in Karşılıklı Yardımlaşma eserine atıfta bulunarak, “ortak çabayla elde edilmiş bir toprağın korunmasının yine ancak ortak bir emekle mümkün” olduğunu vurgulamak yerinde olacaktır.
Nitekim yakın dönem siyasi tarihimize bakacak olursak, emeğin ortak hedefi yörüngesine alarak oluşturulmuş örgütsel bütünlükten yoksun olmasının cezasını toplumumuzun ağır bir şekilde ödediğini görmekteyiz. Bu yoksunluk halkımızı tehlikelere karşı savunmasız kılmış ve Cumhuriyetimiz yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Mevcut tehlikenin hâlen devam ettiğini bilerek, tehlikenin oluşumunda sermaye sınıfının baş aktörlerden biri olduğunu unutmamak gerekir.
Bu saptamanın tutarlılığı konusunda net bir kanıt aramak için fazla gerilere gitmenin gereği olmadığı gibi, bir karşıdevrimci olan Fetullahçı oluşumun bütün faaliyetlerinin en büyük sponsorluğunu başta Türkiye’nin malum tröstlerinin üstlenmesi yeterince açık bir örnektir.
Dolayısıyla Türkiye işçi sınıfı, birlik odağını hem ödevlerde hem de ödüllerde ortaklaşmış bir toplum bilincine yöneltmek zorundadır. Bu bilince ulaşmak, bizlere bir kez daha sınırlarımızı korumanın, emeği korumakla başladığını gösterecektir.
Bu noktada kitlenin nihai amacına değinmek gerekirse, karşımıza tek bir hedef çıkar:
Emeğin gücünü örgütleyerek, bu gücü sarf edenlerin üretimin gerçek sahibi olduğunu onlara bildirmek; aynı zamanda bu aydınlanmacı enerjiyi, toplumsal ilerleyişin ve özgürlüğün hizmetine sunmaktır.