Devrimsel Yönelimler V:
Cumhuriyetçilik
Devrimsel Yönelimler V:
Cumhuriyetçilik
Yazan: Murat Öz 17.12.2025
Sorunun yöneltildiği kişi veya kişilerde istenilen etkiyi ve etkileşimi gösterebilmesi iki kritere bağlıdır: Onu ne zaman sorduğunuz ve sormadaki amacınız. Sormuş olduğunuz bir soru sizin için bir anlam ifade etmeli, yanıtı şüpheye düşürmelidir.
Sorulmuş olunan soru önem arz ettiği takdirde yöneltilmelidir aksi halde belirsiz bir metin dizisinden farkı kalmayacaktır. Bu kriterlere dayanarak kıymetli okurlarımıza bir soru yönelterek yazıma başlıyorum.
Dünyada yerleşmiş olan demokrasi anlayışı cumhuriyet rejimini tercihlerden öte bir zorunluluk saymaktadır. Anlayacağınız her demokrasi safi bir cumhuriyettir. Peki her cumhuriyetin tartışmasız bir demokrasi olduğunu söylemek mümkün müdür?
Demokrasiyi üç temel başlık altında inceleyebiliriz: Muhalefete/Muhalifliğe sağduyu, denetimin işlevselliği ve haklı beklentiler.
Bir siyasi iktidarın almış olduğu oy oranının demokrasi endeksinde hiçbir karşılığı bulunmamaktadır. Hitler, Stalin ve Mussolini başta olmak üzere bilindik diktatörlerin arkasındaki “halk desteğinin” yüzde 100’lere vardığı düşünüldüğünde bunun bir kriter olmadığı çok daha rahat anlaşılmaktadır. (İtalya da 1929 tarihinde yapılan plebisit %97,4 ile Mussolini lehine sonuçlanmıştır. Bunun dışında bazı diktatörler ve almış oldukları oy miktarlarını akılda yer etmesi açısından vermekte yarar görüyorum.
Porfirio Díaz 1876-1911 arası yapılan seçimlerin tümünde oyların %90’ından fazlasını kendi lehine toplamıştır.
Saddam Hüseyin göreve geldiği 1979 tarihinden devrik konuma düştüğü Nisan 2003’e değin özgür, adil ve rekabetçi ortamı bir baskı rejimine çevirmiş siyasi rakiplerini teker teker tasfiye etmiştir. Nitekim 15 Ekim 1995’te yapılan sözde referandumda Saddam’ın göreve devam etmesini isteyenlerin oranı resmi verilerde %99,96 olarak yer almıştır.)
Thomas Paine’nin bir sözünde belirttiği gibi “Hükümet organlarının seçimle işbaşına gelmeleri, seçilen kimseler sonradan sınırsız bir yetkiye sahip olacak iseler, keyfi baskıyı ortadan kaldırmaz.”
Demokrasi demek seçim türü fark etmeksizin rakiplerine anlayış gösterebilen; muhaliflerin Anayasa ve kanunlardan kaynaklanan haklarını serbestçe kullanabildiği; kişisel, sosyal, ekonomik ve siyasi varlıklarını diledikleri ölçüde geliştirebilmelerine imkan tanıyan; tehdit, şantaj ve montaj ile güvenilirliği zedeleyici her adımdan sakınılan düzenin adıdır. Devrim şehitlerimizden Ahmet Taner Kışlalı’nın Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi adlı kitabından konuyla ilgili bir kesiti ilginize sunuyorum:
“Spinoza’dan beri vurgulanan bir gerçek var: Bir karar organının yapısının demokratik olması kadar, hatta ondan da çok yaptıklarının demokratik olması önemlidir. Çoğunluğun oylarına dayalı bir sistem eğer bugün için azınlıkta kalan ve yarın çoğunluk haline dönüşebilecek organların haklarına saygı göstermiyorsa bu demokratik bir sistem olmaktan çok bir çoğulculuk diktasıdır. Bir demokraside adaletin ve özgürlüğün gereklerinin yerine getirilmesi, yöneticilerin keyfine ya da sağduyularına bırakılamaz. Adaletin ve özgürlüğün gerekleri, kurumsal güvencelere bağlanmak zorundadır.”
Paragrafın sonunda değinilen “kurumsal güvenceler” bizleri demokrasinin ikinci başlığı olan denetim ilkesine yönlendirmektedir. Teoride hukuk devletinde yaşamanın, şahıs ve kurumların denetimini beraberinde getirdiği söylenmektedir. Adli, idari ve hukuki yapıların yetkili müesseselerce denetimi böyledir. Peki siyasi iktidarın denetimi hangi yetkili kişi veya kuruluşlar eliyle yürütülmektedir?
Hukuki açıdan bakıldığında TBMM hükümete sunulan soru önergeleriyle, soruşturmalarıyla, görüşmelerle bu denetimi sağlar. Anayasa Mahkemesi CBK’ların (Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri) ve Kanunların Anayasaya uygunluğunu şekil ve esas bakımından denetler. (Anayasa m.148)
Sayıştay, kamu kaynaklarının (bütçe, harcama, kamu kurumlarının mali işlemleri) denetiminiyürütür.
Bu saydıklarımız teşrii ve kazai organların rol aldığı denetim türleridir. Bahsedilmesi gereken bir diğer konu son derece hassas bir denetim türü olan “siyasi denetim/ yaygın adıyla sandıktır.”
Yapılan genel ve yerel ölçekteki seçimlerle halk devlet yönetimine dolaylı da olsa katılım imkanı yakalar. Bu açıdan öteki denetim mekanizmalarından ayrı ve bağımsız olarak yeni bir hükümeti iş başına getirebilme kudretine sahiptir.
Türkiye şartlarında gerek seçme hakkının kullanımı sürecinde propaganda serbestisininsınırlarını zorlayan açıklamaların yapılması gerek kitle organizasyonlarında kullanılan dilin resmiyetten uzak oluşu ve gerekse kontrgerilla imalatı psikolojik harp metodlarının hayata geçirilmesi olsun seçimlerin bir denetim türü olduğu yönündeki düşüncelerin haksızlığını gözler önüne sermektedir. Demokrasiyi açıklarken değerli okurlarımızın malumunca denetimin işlevselliğinden söz etmiştik. İşlevsel olmayan bir denetimin demokraside hakim ilke olarak kabul görmesinin pratik hiçbir getirisi olmayacaktır. Türkiye’nin yerleşmiş bir demokrasiye kavuşmasının şahıslar üstü hukuka ve hakkaniyete dayalı işleyen ve işlevsel denetim kurumlarına bağlı olduğu ortadadır.
Nitekim önceki yazımızıda tafsilatıyla değindiğimiz halkçılık ilkesinin barındırdığı mananın ve getirdiği sorumluluğun bilincinde olunmaması sebebiyle cumhuriyetçilik anlamını kaybetme noktasına gelmiştir. Bu da bizleri demokrasinin son başlığına yani “haklı beklentilere” sevketmektedir. Haklı beklentinin karşılığı, cumhuriyetin özünü oluşturan siyasi partilerin programlarında ve kuruluş belgelerinde ortaya koydukları bilinçtir. Karşı-devrimcilik hayalleri kurulmamasıdır. Büyük Atatürk’ün Fethi Okyar’a yazmış olduğumektubundaki şu satırlar meramımızın daha rahat anlaşılması bakımından önemlidir: “Büyük Millet Meclisi’nde ve millet önünde millet işlerinin serbestçe münakaşası ve iyi niyet sahibi zatların ve fırkaların düşüncelerini ortaya koyarak milletin yüksek menfaatlerini aramaları, benim gençliğimden beri aşık ve taraftar olduğum bir sistemdir.”
Bir demokrasiden beklenilen siyasi partilerilerin “iyi niyet” sahibi olmaları ve “milletin yüksek menfaatlerini” aramalarıdır. Birlik duyguları körelmiş rant ülkesi Türkiye’nin Cumhuriyet rejimiyle yönetilen bir demokrasi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Son olarak her cumhuriyet sizcede bir demokrasi midir?
Okuyucunun vicdani kanaatlerine tevdi olunmuştur.